0 Nükleer enerji


Nükleer enerji, atomun çekirdeğinden elde edilen bir enerji türüdür. Kütlenin enerjiye dönüşümünü ifade eden, Albert Einstein'a ait olan E=mc² formülü ile ilişkilidir.Bununla beraber, kütle-enerji denklemi, tepkimenin nasıl oluştuğunu açıklamaz, bunu daha doğru olarak nükleer kuvvetler yapar. Nükleer enerjiyi zorlanmış olarak ortaya çıkarmak ve diğer enerji tiplerine dönüştürmek için nükleer reaktörler kullanılır.

Nükleer enerji, üç nükleer reaksiyondan biri ile oluşur:

Füzyon: Atomik parçacıkların birleşme reaksiyonu.
Fisyon: Atom çekirdeğinin zorlanmış olarak parçalanması.
Yarılanma: Çekirdeğin parçalanarak daha kararlı hale geçmesi. Doğal (yavaş) fisyon (çekirdek parçalanması) olarak da tanımlanabilir.

Ağır radyoaktif maddelerin,dışarıdan nötron bombardımanına tutularak daha küçük atomlara parçalanması olayına fisyon,hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları meydana getirdiği nükleer tepkimelere ise füzyon tepkimesi denir. Füzyon tepkimeleriyle fisyon tepkimelerinden daha fazla enerji elde edilir. Güneş patlamaları füzyon'a, nükleer santrallerde kullanılan tepkimeler, atom bombası teknolojisi gibi faaliyetler de fisyona örnek olarak gösterilebilir.
Nükleer enerji, 1896 yılında Fransız fizikçi Henri Becquerel tarafından kazara, uranyum maddesinin fotoğraf plakaları ile yan yana durması ve karanlıkta yayılan X-Ray ışınlarının fark edilmesi ile keşfedilmiştir.

Nükleer Enerjinin Eldesi 

Bir nükleer santral kurmak için zenginleştirilmiş Uranyuma ihtiyaç vardır. Uranyumun fisyon tepkimesine girerek bölünmesi sonucunda açığa çok yüksek miktarda enerji çıkar. Bu bölünme için, nötronlar yüksek bir hızla uranyum elementinin çekirdeğine çarpar. Bu çarpışma çekirdeğin kararsız hale geçmesine ve sonrasında büyük bir enerji açığa çıkartan fisyon tepkimesine neden olur. Gerçekleşen tetikleyici ilk fisyon tepkimesi sonucunda ortama nötronlar yayılır. Bu nötronlar diğer uranyum çekirdeklerine çarparak fisyonu elementin her atom çekirdeğinde gerçekleştirene kadar devam eder. Ortaya çıkan enerji kontrol edilmediği takdirde ölümcül boyutlardadır. Kontrol etmek için reaktörlerde fazla nötronları tutan ve tepkimeye girmesini engelleyen üniteler vardır. Bu sayede kontrollü bir fisyon tepkimesi zinciri sağlanır.

Nükleer Santrallerde Üretim 

Nükleer santralin iç yapısına baktığımızda, uranyumun fisyon tepkimesine girmesiyle oluşan enerji su buharının çok yüksek sıcaklıklara kadar ısıtılmasını sağlar. Yüksek sıcaklıktaki bu buhar, elektrik jeneratörüne bağlı olan türbinlere verilir. Türbin kanatçıklarına çarpan yüksek enerjili buhar, bilinen şekilde türbin şaftını çevirir ve jeneratörün elektrik enerjisi üretmesi sağlanır. Jeneratörde oluşan elektrik ise iletim hatları denilen iletken teller ile kullanılacağı yere gönderilir. Türbinden çıkan basınç ve sıcaklığı düşmüş buhar, tekrar kullanılmak üzere yoğunlaştırıcıya gider ve su haline geldikten sonra tekrar bölünme ile açığa çıkan enerji ile ısıtılıp buhar haline getirilir ve döngü devam eder.

Tartışmalar 

Nükleer enerji, günümüzün ve geleceğin en önemli enerji kaynaklarından biri olarak kabul görmektedir. Petrol ve doğalgaz'ın bazı ülkede geniş rezervler halinde bulunması ve bu kaynakların yenilenemez oluşu birçok ülkeyi nükleer araştırmalara ve nükleer enerjiden faydalanmaya yönlendirmiştir. Bugün bakıldığında dünya üzerinde 400'den fazla nükleer enerji santrali vardır ve bunlar dünyanın toplam elektrik ihtiyacının %15'ini sağlayacak kapasitede çalışmaktadılar. Örneğin Fransa, elektrik ihtiyacının %77'sini nükleer reaktörlerinden sağlamaktadır.

Yetişmiş eleman, atıkların depolanması ve yeterli güvenlik çalışması nükleer santrallerin en önemli sorunlarıdır. Bu nedenlerle bu güne kadar çevreye zarar verebilecek ölçüde büyük 4 tane nükleer santral kazası gerçekleştiği bilinmektedir, açıklanmayan ve gizlenen başka facialar olabilir. Bunlardan ilk 2'si alınan önlemlerle çevrelerine herhangi bir zarar vermediği söylenirken, 3. olarak gerçekleşen Çernobil Faciası doğaya ve insanlara çok feci zararlar verdiği bilinmektedir, 4. Fukuşima Faciası ise Çernobil Faciasını tehlike seviyesi olarak geçtiği belirtilmiştir.

Bu kazalar:

1) 1957 yılında İskoçya'da meydana gelen Windscale kazası; bu kazada reaktörün civarına bir miktar radyasyon yayılmakla beraber ölümle veya akut radyasyon hastalığıyla sonuçlanan bir olay meydana gelmemiştir.

2) 1979 yılında ABD'de meydana gelen Three Mile Island kazası; normal bir işletim arızası, ekipman kaybı ve operatör hatası ile kazaya dönüşmüş, ancak kısmi reaktör kalbi ergimesi meydana gelmesine rağmen reaktörü çevreleyen beton koruyucu kabuğun sayesinde çevreye ciddi bir radyasyon sızıntısı olmadığı söylenmiştir.

3) 1986 yılında Ukrayna'da meydana gelen Çernobil reaktör kazası; tek kelimeyle bir faciadır. Kazanın nedenleri; operatörlerin güvenlik mevzuatına aykırı olarak santralde deney yapmaları sonucunda reaktördeki ani güç artışı ve santral tasarımında derinliğine güvenlik prensibine aykırı olarak, reaktörü çevrelemesi gereken bir beton koruyucu kabuğun inşa edilmemiş olması olarak özetlenebilir.

4) 2011 yılında Japonya'da meydana gelen Fukuşima I Nükleer Santrali kazaları Fukuşima I Nükleer Santrali kazaları 9.0 büyüklüğündeki 11 Mart günü olan 2011 Tōhoku depremi ve tsunamisi sonrasında meydana geldi. Honşu adası açıklarında meydana gelen bu deprem, Japonya'da büyük bir tsunamiye yol açtı. Tsunami Japonyaya çok büyük zarar verdi, ve nükleer enerji santrallerinde arızalar meydana getirdi.

26 Nisan 1986'da Ukrayna'daki Çernobil nükleer reaktöründe meydana gelen patlama ve sonucunda yayılan radyoaktif madde Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'da yaşayan 336.000 insanın tahliyesine, 56 kişinin ölümüne, 4.000 doğrudan ilişkili kanser vakasına ve 600.000 kişinin sağlığının ciddi şekilde etkilenmesine sebep olmuştur . Nükleer kalıntıların ürettiği radyoaktif bulut patlamadan sonra tüm Avrupa (Türkiye'de özellike Karadeniz ve Marmara bölgesi) üzerine yayılmış ve Çernobil'den yaklaşık 1100 km uzaklıktaki İsveç Formsmark Nükleer Reaktöründe çalışan 27 kişinin elbiselerinde radyoaktif parçacıklara rastlanmış ve yapılan araştırmada radyoaktif parçacıkların İsveç'ten değil Çernobil'den gelen parçacıklar olduğu tespit edilmiştir.

Bunun gibi nedenlerle günümüzde dünyanın birçok yerinde ve Türkiye'de de nükleer karşıtı gruplar oluşmuştur. Bunlardan en ünlüleri; Yeşiller Partisi, Yeşil Barış (Greenpeace), Nükleer Karşıtı Platfom (NKP) Anti-Nükleer Cephe ve bu konuda öne çıkan bireysel tepkilerdir. Nükleer enerji santralı yapılması istenilen Sinop ve Akkuyu'da ayrıca yerel bazlı nükleer-karşıtı örgütlenmeler de mevcuttur.

0 Hidrojen Bombası


Hidrojen bombası veya Füzyon bombası, kontrolsüz termonükleer enerji sağlayabilen yıkıcı nükleer silah.
Hidrojen bombasının yüksek boyutlardaki patlama gücü, hidrojen atomlarının birleşerek helyum atom yapısına dönüştüğü termonükleer tepkimeden doğar. Bir başka deyişle, hidrojen bombasının patlaması bir çekirdek kaynaşması ya da birleşmesidir (füzyon). Oysa atom bombasınınki bir çekirdek bölünmesidir (fisyon).

Atom bombasının aksine fisyon değil füzyon reaksiyonu esasına dayalıdır. Füzyon reaksiyonunu başlatmak için gerekli ateşleme, sıcaklık küçük bir atom bombasını patlatmak suretiyle sağlanır. Ancak reaksiyon çok kısa bir sürede olduğundan, bomba maddesi buharlaştığı için toplam maddenin yalnızca bir kısmı füzyona uğrar. Füzyona uğrayan madde bir uranyum kılıfı içine alınacak olursa, bu iki bakımdan yarar sağlar:

Uranyumun ağır bir metal olması ve buharlaşma sıcaklıklığının çok yüksek olması termonükleer enerjinin daha uzun sürmesini sağlar.

Füzyondan meydana gelen nötronlar uranyumun fisyonuna sebep olacağından patlamadan açığa çıkacak enerji daha da artmış olur.

Küçük atom bombalarına ihtiyaç duyan hidrojen bombalarına temiz, büyük atom bombalarına ihtiyaç duyanlara ise kirli bomba denir.

Termonükleer reaksiyonlar için gerekli ısının kimyasal patlayıcı maddeler ile sağlanması düşünülmüştür. Bu durumda deklanşör görevini gören atom bombasına gerek kalmayacak ve radyoaktivitesi de ortadan kalkmış olacaktır.
Termonükleer ürünlerden hiçbiri radyoaktif değildir. Sadece trityum zayıf bir radyoaktivite gösterir. O halde hidrojen bombasının radyoaktif etkisi yoktur, ancak bu bombayı ateşlemek için kullanılan atom bombasından gelen etki vardır. Oldukça küçük deklanşör atom bombaları kullanan hidrojen bombalarında bu etki azdır.

Tarihçe

ABD, 1952'de atom bombasından çok daha etkili ve yıkıcı bir silah olan hidrojen bombasını geliştirdi. İlk hidrojen bombası 1954 yılında Büyük Okyanus’taki Marshall Adaları’na atılarak ABD tarafından denenmiştir. Atılan bomba Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının yaklaşık 1.000 katı gücündedir.

Sovyetler 30 Ekim 1961 tarihinde, saatler Greenwich saati ile 8:30'u gösterirken Novaya Zemlya'da Tsar Bomba lakaplı 57 megatonluk bir hidrojen bombası denemesinde bulunmuştur. Bu bomba Hiroşima'ya atılan atom bombasından yaklaşık 3.800 kat daha güçlüdür. Oluşturduğu alev topu 965 km (599.623 mil) öteden gözlenebilmiştir.

0 Bomba ve Yapısı


Bomba, İçi patlayıcı ve yanıcı maddeyle dolu, bir ateşleme düzeniyle donatılmış, madensel küre biçiminde yokedici ateşli silah.Bombalar genelde dört bölümden oluşur. Bunlar dış kılıf, bombanın havada dengeli gitmesini sağlayan kanatçıklar, tapa ve tapayı ateşlemeye yarayan düzenektir. Bombalar hedeflere değişik biçimlerde gönderilebilir. Uçaktan bırakılabilir, bir roket yardımıyla fırlatılabilir, elle atılabilir ya da hedefe önceden yerleştirilip bir zaman yaralayıcısıyla patlatılabilir. Füze ile farklıdır. Bombalarda, top mermisindeki sevk barutu gibi itici bir madde bulunmaz. Ama ilk bombalar top mermisine benziyordu ve barut doldurulmuş metal bir küre biçimindeydi. Ağır ağır yanan bir fitille ateşlenerek patlatılıyordu. Düşman siperlerine elle ya da havan topuyla atılan bu tür bombalar ilk kez 16. yüzyılda kullanılmıştır.

El bombası denen küçük bombalar kol gücüyle 30 metre kadar uzağa fırlatılabilir. Ayrıca, özel tüfeklerle çok daha uzağa fırlatılabilen bombalar da vardır. II. Dünya Savaşı'nda denizaltılara karşı kullanılan su bombaları gemiden suya bırakılıyor ve istenilen derinliğe indiğinde patlatıyordu. Günümüzde ise, gelişmiş güdümlü su bombaları kullanılmaktadır.
Bazı bombalar gaz, duman ya da zehirli kimyasal maddelerle doldurulur. Bu tür bombalar, içindeki maddelere göre adlandırılır. Bunların başlıcaları kimyasal bomba, gaz bombası, sis bombası ya da göz yaşartıcı bombadır. Ateşlendiği anda çok büyük bir ısı açığa çıkararak çevresindeki her şeyi yakan bombalara da yangın bombası denir. Bu tür bombalarda termit ve napalm gibi son derece yanıcı maddeler kullanılır.

Havadan bombardıman 

Bombaların uçaktan fırlatılması ilk kez I. Dünya Savaşı’nda gerçekleşti. Daha önce bombalar bir savaş uçağına yükleniyor ve hedefin üzerindeyken elle aşağıya atılıyordu. Kanat altlarında ya da gövdenin içindeki özel bölmelerde bomba taşıyan savaş uçakları sonradan geliştirildi. Bombardıman uçakları denen bu uçaklardan bombalar doğrudan hedefe bırakılır. İlk bombardıman uçakları 300 kg ağırlığında bombaları atabiliyordu. II. Dünya Savaşı'na girildiğinde artık her uçak en az 450-500 kilogramlık birkaç bombayı taşıyabilecek kapasitedeydi. İngiliz yapımı Lancaster bombardıman uçağı ise, 10 bin kilogramlık bir bombayı taşıyabilecek biçimde yapılmıştı. Bombalar, havanın direncini en aza indirmek için genellikle balık gövdesi biçiminde yapılır ve hedefe sapmadan ulaşması içinde kuyruk kısmına kanatçıklar takılır. Günümüzde radyo sinyalleriyle çalışan ateşleme düzenekleri sayesinde bombalar hedefe en çok zarar verebilecek yükseklikte patlatılabilmektedir.

Uçan bombalar ve roketler 

II. Dünya Savaşı'nda Almanlar, bomba sınıfından sayılabilecek iki güçlü silah geliştirdiler. Bunlar V1 bombası ile V2 roketiydi. Bir uçan bomba olan V1, aslında burnun kısmında bir patlayıcı dolu bölmesi olan küçük bir jet uçağıydı. V1, otomatik pilotla hedefe ulaşmaya yetecek kadar yakıtla gönderiliyordu. Hedefin üzerinde yakıtı bitince de yere çakılarak patlıyordu. Almanlar II. Dünya Savaşı’nda 15 bin kadar V1 kullanmışlardır. V2 roketleri, yakıt olarak alkol ve sıvı oksijen kullanıyordu. Bu roketler 100 kilometre yüksekliğe çıkabiliyor ve saatte 5.000 kilometrelik bir hıza ulaşabiliyordu. V2 roketlerinin bugünkü uzun menzilli füzelerin öncüsü olduğu söylenebilir. Ama fırlatıldıktan sonra hedefe varıncaya kadar yönlendirilebilen bugünkü güdümlü bombalar ya da füzeler, çok daha gelişmiş silahlardır. Günümüzün savaş uçakları çok daha öldürücü ve şaşmaz bir duyarlıkla hedefi bulan bombalarla donatılmıştır. Gene de, birkaç nükleer başlık taşıyabilen kıtalararası balistik füzeler bütün bombardıman uçaklarından çok daha büyük yıkıma yol açabilen kapasitede silahlardır.

II. Dünya Savaşı'nda atılan atom bombası 

İlk atom bombası, II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru ABD’de yapıldı. Nazi Almanya'sında da aynı konuda araştırmalar yapıldığı için atom bombasının yapımı çok gizli tutulmuştu. 1945'te Japonya’nın iki kentine atıldı. 6 Ağustos'ta Hiroşima'ya atılan ilk bomba yaklaşık 75 bin kişinin, 9 Ağustos'ta Nagasaki'ye atılan ikinci bomba da yaklaşık 39 bin kişinin ölümüne yol açtı. Atom bombasının bu yıkıcı gücü, uranyum ve plütonyum atomlarının bölünmesi sırasında açığa çıkan enerjiden kaynaklanıyordu. ABD, 1952'de atom bombasından çok daha etkili ve yıkıcı bir silah olan hidrojen bombasını geliştirdi. Hidrojen bombasının ürkütücü boyutlardaki patlama gücü, hidrojen atomlarının birleşerek helyum atomlarına dönüştüğü termonükleer tepkimeden doğar. Bir başka deyişle, hidrojen bombasının patlaması bir çekirdek kaynaşması ya da birleşmesidir (füzyon). Oysa atom bombasınınki bir çekirdek bölünmesidir (fisyon). Sovyetler Birliği, bu iki bombayı da ABD’den daha sonra geliştirdi. İlk atom bombasını 1949'da, ilk hidrojen bombasını 1953'te yaptı. İngiltere ise ilk atom bombasını 1952'de, ilk hidrojen bombasını 1957'de denedi. Daha sonra Fransa 1960'ta, Çin de 1964'te ilk atom bombalarını patlattılar . Bir tek nükleer bombadan doğan patlama dalgaları ve açığa çıkan ısı, bütün bir kenti yok edebilecek güçtedir. Çevreye yayılan radyoaktif ışınlar ya da radyasyon da bütün canlıları öldürür ya da kuşaktan kuşağa geçecek onarılmaz hasarlara yol açar. Öte yandan bu ışınlar ve rüzgârla savrulan radyoaktif tozlar, uzun süre atmosferde kalabilir ve yeniden yeryüzüne indiğinde de (radyoaktif serpinti) canlılar için sürekli bir tehlike oluşturur. Bu yıkıcı silahların kısıtlanması ve yasaklanması için 1963'ten bu yana silahsızlanma çalışmalar yürütülmüş ve bu çalışmalarda belirli bir başarı elde edilmemiştir.

0 Nanoteknoloji Nedir ?


Nanoteknoloji maddeyi atomik ve moleküler seviyede kontrol etme bilimidir. Genel olarak 100 nm ve daha küçük boyutta malzeme, aygıt geliştirmekle ilgilidir. 1 nm, metrenin milyarda biridir.Nanoteknoloji birçok alanı kapsayan bir bilim dalıdır. Aygıt fiziği, malzeme bilimi, elektronik, kimya, biyoloji gibi dallardan bilim araştırmacıları, nanoteknoloji çalışmaları yapmaktadır.Nanoteknolojinin etkileri üzerinde çok tartışma olmuştur. Nanoteknolojinin tıp, elektronik ve enerji üretimi gibi alanlarda uygulanma potansiyeli vardır. Bunun yanında, her yeni teknolojide olduğu gibi, nano malzemelerin de sağlık ve çevre üzerindeki etkileri merak edilmektedir.

Nanoteknoloji kelimesini ilk defa kullanan Tokyo Bilim Üniversitesi'nden Norio Taniguchi olmuştur. 1974'de yayınlanan bir makaledeTaniguchi'nin tanımı şöyledir: "'Nano-teknoloji' genel olarak malzemelerin atom ya da molekül işlenmesi, ayrılması, birleştirilmesi ve bozulmasıdır." Nanoteknoloji kelimesinin ortaya çıkmasından önce, fikir olarak dile getirilmiştir. Bunlardan en erkeni Richard Feynman'ın "Aşağıda Daha Çok Yer Var" adlı konuşmasıdır. Feynman bu konuşmasında atomları ve molekülleri kontrol etmeyi becerebileceğimizden, bunu yapabilmek için de yeni aletlere ihtiyacımız olduğundan bahsetmiştir. Atomik seviyede yer çekimi kuvvetinin öneminin azalacağına, Van der Waals gibi zayıf kuvvetlerin öneminin artacağını da belirtmiştir. Feynman'ın yanında bir başka bir bilim adamı ise Eric Drexler'dır. 1986'da yayınladığı "Yaratma Motorları: Nanoteknolojin Yaklaşan Devri" ve "Nanosistemler: Moleküler Mekanizmalar, Üretim ve Hesaplama" kitaplarında istediğimiz maddeyi atom atom dizerek oluşturan nanorobotların varolabileceğini ispat etmeye ve bu teknolojinin etkilerini ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Ayrıca "Yaratma Motorları: Nanoteknolojin Yaklaşan Devri" yayınlanan ilk nanoteknoloji kitabıdır. Nanoteknolojinin gelişmesini sağlayan buluş ise Tarama Tünelleme Mikroskobu'nun keşfedilmesidir. Bu mikroskop sayesinde iletken bir yüzeydeki atomların yerleri değiştirilebiliyordu. Bu gelişmeyi 1986'da fullerinelerin ve karbon nanotüplerin keşfi izledi. 2000'de ABD'nin nanoteknolojiye yatırım yapması sonucu tüm Dünya'nın birçok ülkesinde nanoteknoloji araştırmaları başlamış oldu.

Nano-boyutun Farkı

Nanoteknolojiyi bu kadar ilginç kılan unsur, malzemeler nano-boyutta makrodünyadan farklı davranmalarıdır. Külçe şeklindeki altın başka maddelerle reaksiyona girmek istemezken, nanoboyuttaki altında bu durumun tam tersi gözlemlenmektedir. Kuantum etkileri yüzünden maddeler, nanoboyutta farklı özellikler göstermektedir. Bu özellik yüzünden, bilim adamları malzemelerin nanoboyuttaki hallerini araştırıp, sorunlara çözüm bulmaya çalışmaktadırlar.

Nanoteknolojinin Kullanım Alanları

Nanoteknoloji yavaş yavaş hayatımıza girmektedir. Şu an nanoteknolojinin 3. devresinindeyiz, 2020 yılı itibari ile de 4. nesil nanoteknolojik ürünlerin çıkması bekleniyor. ABD'de de bulunan Project On Emerging Nanotechnologies adlı kurumun internette yayınladığı listede Ocak 2009 itibari ile 803 nanoteknolojik ürün bulunmaktadır. Listede sağlık, tekstil, elektronik, otomotiv, gıda ürünlerinden örnekler bulunmaktadır. Günümüzdeki nanoürünlerin çoğu varolan bir malzemeye nanoyapılarla suyu itme, güzel koku salma gibi ek özellikler eklenmiş halidir.Gelecekte nano karbon tüpler kullanılarak uzaya ve gezegenlere çıkılması söz konusudur.

0 Blu-ray Nedir ?


Sony Blu-ray Disc (BD) olarak da bilinen yeni nesil optik disk biçimidir. İlk Sony tarafından 2003'te geliştirilen sonra Japon firmalar başta olmak üzere 2004 yılında Panasonic, Hitachi, Sharp, Pioneer, Samsung, LG, Philips, Thomson’ın bulunduğu dünyanın önde gelen üreticilerinin Blu-ray Disc birliği (Blu-ray Disc Association - BDA) adı altında geliştirdikleri yeni format özellikle yeni nesil yüksek çözünürlüklü (HD) videoların tek bir diskte saklanabilmesinde yardımcı olurken aynı zamanda çok büyük miktarda veri depolamaya da yardımcı oluyor. Tek tabakalı bir Blu-ray disk 25 GB’lık kapasitesi ile iki saatten fazla HDTV kalitesinde görüntü veya onüç saat civarında standart çözünürlüklü görüntü saklayabiliyor. Çift tabakalı biçimi ise 50 GB veri depolama kapasitesine sahip. Blu-ray ileride kolayca genişletilebilsin diye ayrıca çoklu-katman desteği de barındırıyor, herbir katmanda 25 GB veri ile ileride veri kapatisesi 100-200 GB seviyelerinde olabilmesi planlanmaktadır.

Daha öncede 100GB'lık ilk blu-ray medya prototipini gösteren TDK, 31 Ağustos 2006'da katman başına sınır olarak kabul edilen 25GB veri kapasitesini 33,3 GB'a çıkartarak, 6 katmanlı 200 GB'lık blu-ray medya yaptığını duyurdu.
Halihazırda kullanılmakta olan DVD gibi optik disk teknolojileri veri yazmak ve okumak için kırmızı lazer kullanırken, yeni format mavi-mor lazer kullanmakta. Blu-ray ürünler farklı lazer tipleri kullanılmasına rağmen, BD/DVD/CD uyumlu optik okuyucusu yardımıyla CD ve DVD’leride oynatabilmektedir. 405 nm’ lik mavi-mor lazerin dalga boyu, 650 nm dalga boyuna sahip kırmızı lazerden daha kısadır.Bu da daha lazer ışınının çok daha hassas bir şekilde odaklanmasını mümkün kılmakta ve dolayısıyla veriler daha sık olarak daha az bir alanda depolanabilmektedir. Sayısal açıklığın 0,85 olarak değiştirilmesi ile de sonuçta kullanılmakta olan CD'ler veya DVD’ler ile aynı boyuttaki bir Blu-ray disk 50 GB’a kadar veri depolayabilmektedir.

HDTV’nin hızlı yükselişi ile birlikte tüketicilerin yüksek çözünürlüklü görüntüleri kaydetme istekleride artmıştır ve Blu-ray disklerin tasarımı bu düşünce ile ortaya çıkmıştır. Blu-ray dijital yayıncılık tarafından kullanılan MPEG-2 TS formatının doğrudan kaydını desteklemekte ve bu Blu-ray’i dijital televizyonların küresel standartları ile uyumlu kılmaktadır. Bunun anlamı HDTV yayınlar herhangi bir veri kaybı olmaksızın veya fazladan işleme gerek duyulmaksızın doğrudan disklere kaydedilebilmektedir. Artan veri kapasitesi ile birlikte Blu-ray 36 Mbps veri iletim hızını kullanmaktadır. Bu hız HDTV’nin asıl resim kalitesini koruyarak kaydedilmesi ve seyredilmesi için gerekenden bile fazladır. Ayrıca optik disklerin rastgele erişim özellikler kullanılarak, yüksek çözünürlüklü bir görüntü kaydedilirken aynı disk üzerinde başka bir görüntünün izlenmeside mümkün olmaktadır.

Önümüzdeki yıllarda HDTV’ye geçiş ile birlikte Blu-ray cihazların VCR ve DVD kaydedicilerin yerini alması beklenmektedir. Bu format aynı zamanda gelecekte bilgisayarlardaki veri depolama ve yüksek çözünürlüklü filmler için standart olacak gibi duruyor.

0 Petabayt - Eksabayt


Petabayt (PB) bilgisayarlarda kullanılan, 1024 terabayt anlamına gelen bir veri büyüklüğü birimidir.

Alt ve üst birimleri

1024 TB (terabayt) = 1 PB
1 EB (eksabayt) = 1024 PB

Eksabayt

Eksabayt (EB) bilgisayarlarda kullanılan, 1024 petabayt anlamına gelen bir veri büyüklüğü birimidir.

Alt ve üst birimleri

1024 TB (terabayt) = 1 PB
1 EB (eksabayt) = 1024 PB

0 Gigabayt Nedir ? Terabayt Nedir ?


Gigabayt (GB) (Okunuş: gigabayt) (İngilizce: gigabyte, okunuşu "cigabay't"), bilgisayarlarda kullanılan, 1024 megabayt anlamına gelen bir ölçü birimidir.

Alt ve üst birimleri:

1 GB = 1024 MB (megabayt)
1024 GB = 1 TB (terabayt)

Terabayt

Terabayt (TB) bilgisayarlarda kullanılan, 1024 gigabayt büyüklüğündeki ölçü birimidir. Şu anda sadece bir harddisk boyutudur. Bu kelimenin Tebibyte yerine kullanılması yaygın bir yanlıştır.

Alt ve üst birimleri:

1024 GB = 1 TB (terabayt)
1024 GiB = 1 TiB (tebibayt)

0 DVD RW


DVD+RW optik diskler için standart bir isimdir: DVD'nin birkaç türünden biridir ve 4,7 GB'lık kapasiteye sahiptir (yaklaşık olarak 4.7 × 109 bayt; normalde herbir sektörde 2048 bayt olan 2295104 sektör bulunur) film, müzik ve diğer verileri depolamak için kullanılır.DVD+RW rastgele yazım erişimi, ki bunun anlamı, diski silmeden veri eklenebilir ve geri alınabilir. Bu işlemler 1000 kere yapılabilir. Uygun işletim sistemi sayesinde, DVD+RW medyası büyük bir disket gibi işlem görür. DVD-RW'nin aksine yer açmak için silinmesine gerek kalmadan tekrar yazılabilir.

Başalngıçta DVD+RW ayrık veriler (zamanla değiştirilen) veya dosyaların yedeklenmesi için yeniden kullanılabilen diskler gibi üretilmişti. Bununla birlikte, bunlar (ve DVD-RW'ler) bilgisayar kullanıcıları tarafından DVD-R veya DVD+R disklerden daha az kullanılıyor. Çünkü bunlar kalıcı dosya yedeklemesi için uygun değildir (çünkü tekrar yazılamayan medya daha ucuzdur). Benzer sebeplerden dolayı, tekrar yazılabilen diskler çok geniş kullanım alanına sahip değildirdir. Kişisel kullanıcılar da daha çok DVD videolar için DVD-R ve DVD+R'yi tercih ediyorlar.

DVD+RW veya DVD-RW çoklu geçici kayıtlar için pahalı olmayan bir kullanım sağlar: bunlar yedekleme için günlük diskler olarak kullanılabilir. Ucuz ve kullanışlı olmalarından dolayı TV kanallarının yayın akışlarında kullanılıyorlar, DVD+RW diskler şimdilerde günümüzün DVD oynatıcılarının %25'i tarafından destekleniyorlar ve hibritlerinin (karışımlarının) çoğu (DVD±RW) sürücülerdir.

Bilgisayar işletim sistemi desteği

Tekrar yazılabilen DVD'ler Linux'un frowisofs programı gibi Unix-like işletim sistemi tarafından da yazılabilirler.
Windows XP de DVD'leri okuyabilir ve kaydedilebilen diskleri yazabilir, fakat tekrar yazılabilen DVD'leri yüklü bir program olmadan yazamaz. Bununla birlikte, çoğu yeni ve güncelleştirilmiş PC'lerde okuma ve yazma için sürücü (ve program) vardır. Fakat DVD-RAM'lar hariç. Çok az kişi bunun yazılımını kullanır.

Bütün tekrar yazılabilen (DVD+RW, DVD-RW, ve DVD-RAM) diskler Windows Vista ve Mac OS X işletim sistemleri, GNOME ve KDE(K3b kullanarak) masaüstü ortamlarınca yazılılabilirler.

0 CD-RW


CD-RW, İngilizce Compact Disc Re-Writable kelimelerinin kısaltmasıdır. Tekrar yazılabilen CD demektir.
İlk yazılabilir CD CD-Erasable (CD-E)(Silinebilir Yoğun Ağırşak) olarak tasarlandı ve yapılan değişikliklerden sonra 1997 yılında CD-RW ismini aldı.Herhangi bir CD, bilgileri üzerindeki polikarbon plastik yüzeye işlerken,CD-RW üzerindeki iki farklı yüzeye:dielektirik yüzey ve faz değişim materyaline işler. Faz değişim materyali ise kimyada AgInSbTe (Silver-Indium-Antimony-Tellurium) olarak tanımlanan çok özel bir maddededen oluşur.CD yazıcısı, lazerin ısısıyla yansıma niteliğinde bir yansıma meydana getirir.Lazer,çukur (pit) oluşturarak,yansıyan ışığın daha fazla saçılmasını sağlar. Böylece karanlık alanlar oluşur.Bu sistemin geri dönüşü mümkündür.

Bir CD-RW kaydedicisi 700 MB (Megabyte) veriyi bir CD-RW'a yaklaşık olarak 1000 kez yazabilir.Teoride bir CD-RW 1000 defa silinebilir ve yeniden yazılabilir olsa da pratikte bu sayıya ulaşmak pek mümkün olamamaktadır. Bunun en önemli sebebi ise medyanın iyi korunmaması olmaktadır. CD-RW lerin mutlaka bir CD kutusu içerisinde fiziki etkilerden ve parlak ışık kaynaklarından korunması gerekmektedir.

0 USB


USB, İngilizce "Universal Serial Bus" kelimesinin kısaltmasıdır. USB'nin türkçesi "Evrensel Seri Veriyolu"dur. USB dış donanımların bilgisayar ile bağlantı kurabilmesini sağlayan seri yapılı bir bağlantı biçimidir. Son sürümü 3.0'dır. 600 MByte/sn'lik aktarım hızı vardır.Standart bir usb 2.0 veriyolu 5.00 volt, 500ma çıkış verirken usb 3.0 veriyolu 900ma çıkış değerine sahiptir. Tak Çalıştır (plug and play) özelliğinden dolayı birçok cihazın bağlantısında kullanılmaktadır.
Evrensel seri veriyolu, çevre birimlerinin bilgisayara takıldıkları anda tanınıp otomatik çalışmalarını sağlamaktadır. Yani PnP'dir. Bu yolla 127 tür cihazı çalıştırma imkânı vardır, ek aparatlarla tek porta birden fazla cihaz bağlanabilir.
USB basit bir dört telli bağlantıdır. Veri kodlamasına NRZI (Non-return to Zero Inverted) denir.Modern anakartlarda en az 4 USB portu bulunmaktadır.

USB hızları 

USB 1.0 ve 1.1 : Hız 12 Mbit/sn (1.5 MByte/sn) (fullspeed)
USB 2.0 : Hız 480 Mbit/sn (60 MByte/sn) (highspeed)
USB 3.0 : Hız 4,80 Gbit/sn (600 MByte/sn) (superspeed)
USB 2.0, 480 Mbps bant genişliği sunabilen USB sürümüdür. USB 1.1 de sunulabilen bant genişliği 12 Mbps ile sınırlıdır. USB 2.0, USB 1.1'in 40 katı kadar bant genişliği ile yüksek hız sağlar. Her iki sürümde de kablo yapısı ve bağlantı uçları aynıdır. USB 2.0, USB 1.1 ile uyumludur. Yüksek bağlantı hızı gerektiren harici CD/DVD yazıcı gibi cihazlar USB 2.0 standartını kullanırlar.

Usb 3.0 yapılan testler sonucunda en fazla 1320 MBit ile sınırlı kaldı. 5 Gbit hıza ulaşmak zaman alacağa benziyor. Yinede saniyede 1320 MBit hız bile insanı heyecanlandırmaya yetecek bir yazma hızı.

Nitekim aynı şey 2001 yılında olmuştu. Usb 2.0 için belirlenen hıza ulaşılamamış. En yüksek hız olarak 250 Mbit hıza ulaşılmıştı. Çalışmalar ilerledikçe Usb 2.0 gerçekten 480 Mbit hızı gördü ve kullanılmaya başlandı.

Günümüzde ise en son teknoloji USB 3.0'dır.USB 3.0 beklenen gibi 5 Gbit hıza çıkmıştır. Günümüzde yeni üretilen anakartların neredeyse hepsinde USB 3.0 desteği vardır. Intel ve AMD'nin yeni yonga setlerinin yaygınlaşmasıyla USB 3.0 gittikçe yüksek hız gerektiren harici HDDler ve Flash Belleklerde kullanılmaya başlanmıştır. Harici HDDlerde büyük çoğunluk USB 3.0 desteğine sahip olmasına rağmen Flash Belleklerde henüz USB 3.0 desteği çok azdır ve pahalıdır.

Uyku ve Şarj 

USB port bilgisayar kapalıyken bile elektronik cihazların şarj etmek için kullanılabilir. Normalde bir bilgisayar kapalı iken USB portları güç kaybediyor. Uyku durumunda USB portları bilgisayar kapalıyken bile güç kalır. Masaüstü makinelerinde Uyku ve Şarj durumunun çalışması için AC güç kaynağına bağlı kalması gerekir.

0 Barkod Okuyucu


Barkod bir ışık kaynağının(genelde kırmızı ışık) barkotlu yüzeye (siyah dikey veya yatay çizgiler) çarparak siyah çizgilerden daha az (daha fazla soğurulma ve kırılma) aralardaki beyaz boşluklardan daha fazla (daha az kırılma daha fazla yansıma) yansıyan ışığı çözümleyip elektriksel sinyallere çevirerek çalışan cihazdır.Düz tarayıcılar gibi, bir ışık kaynağı, bir lens ve optik işaretleri elektriksel sinyallere çeviren bir fotoiletken içerir. Ek olarak günümüzde üretilen tüm barkod okuyucular fotoiletken tarafından sağlanan barkod verisini analiz eden ve barkodun içeriğini tarayıcının çıkışına gönderen bir kod çözücü devre içerir.

Barkod Okuyucu Tipleri 

Bir çok barkod okuyucu tipi mevcuttur. Aşağıda açıklandığı şekilde ayrılırlar:

Işık Kaynağına Göre

LED tarayıcı : aslında CCD ışık kaynağı olmayıp fotoiletken olmasında rağmen, aynı zamanda CCD tarayıcı olarak da bilinirler.
Laser tarayıcı : tek boyutlu veya "doğrusal kodları" tararlar. Tipik olarak hareketli parçalar içerdikleri için LED tarayıcılardan daha az dayanıklı olurlar.
İki boyutlu görüntü tarayıcıları : Bu tarayıcılar kameralarda olduğu gibi barkodun iki boyutlu bir görüntüsünü çeker, Datamatrix gibi iki boyutlu barkod tipleriyle beraber aynı zamanda en yaygın tek boyutlu barkod tiplerini taramak için kullanılırlar.

Kılıfına Göre 

El tipi tarayıcı : bir tutma yeri ve ışık kaynağını açan bir tetik mekanizması.
Kalem tarayıcı (veya wand tarayıcı) : görüntü üzerinde kaydırılan kalem şeklinde tarayıcı.
Masaüstü tarayıcı : duvara veya masa üstüne monte edilen ve barkodun altından veya yanından geçirildiği tarayıcı. Bunlar genel olarak süpermarket kasalarında ve diğer perakendecilerde bulunurlar.
Sabit tarayıcı : üretim veya lojistik aşamalarında ürünleri tanımlayan endüstriyel bir barkod okuyucu. Genellikle konveyör hatlarında başka bir işlem veya yükleme noktasına yönlendirilmesi gereken karton veya paletleri tanımlamak için kullanılırlar.
PDA tarayıcı : bütünleşik barkod okuyucu içeren veya barkod tarayıcı bağlanmış bir PDA.

Teknoloji ve Mühendislik

laser tarayıcılar : tipik laser tarayıcılar CD/DVD sürücüleri için üretilen ve bu nedenle düşük maliyetli olan 650nm laser diyod kullanırlar. Diyod genel olarak ısı yayınımına yardımcı olmak için metal kılıf içinde bulunur. Üretilen laser ışını bir lens yardımıyla yoğunlaştırılır ve dönen poligonal bir ayna veya osilasyon yapan bir ayna yardımıyla yansıtılır. Bu barkod üzerine yönlendirilen tek bir çizgi veya çizgi demeti üretir. Barkoddan yansıyan ışın bir fotodiyod tarafından yakalanır ve oluşan akım güçlendirilip kod çözücü devre tarafından işlenir. Alınan sinyal (ki bu ışın profili Gauss ışınına benzer) barkoddaki siyah ve beyaz çizgilerin sırasına göre laser ışınının değişimidir. Tarayıcının performansı aşağıdakilerin bir fonsiyonudur:
Sinyal gürültü oranı (laserin gücü, laser ışınının boyutu, optik parçaların yansıma/iletme seviyesi, gelen ışını toplama alanı, barkoda olan mesafe, güneş, floresan ışık gibi optik gürültü kaynaklarının seviyesi ve bu gürültüyü filtreleme yeteneği v.b. tarafından belirlenir). Laserin gücü genelde CDRH Sınıf I/II güvenlik gereksinimleri ile sınırlıdır.

Cihazın okuma hızı. Basitçe kod çözme hızı ve kod çözülecek alanın boyutu arasındaki ilişki barkod (baskı kontrast oranı, bozuklular, barkodun boyutu, ve barkodun tarayıcıya göre yönü). Genel olarak laser kod çözmek için çizgi dizilerine ulaşmadan önce barkod üzerinde belli bir 'boş bölge' üzerinden geçmek zorunda.

Kod çözen devrenin barkoddaki hataları, optik gürültüyü işleme ve kod çözme yeteneği ve sinyalin modüle edildiği frekans aralığı.

Bağlantı Tipleri

Çoğu barkod okuyucular bağlantı için PS/2 veya USB kablo kullanır: PS/2 kablolar ana bilgisayara Y şeklinde bağlanır, PS/2 klavye ucu birinci uç, klavyeye bağlanan ikinci uç ve barkod okuyucuya bağlanan üçüncü ve son uç. Alınan barkod karakterleri tarayıcıdan klavye girişine uygun hale getirilerek gönderilir ve ana bilgisayarda sanki klavyeden giriliyormuş gibi algılanır. Birçok okuyucu verileri bilgisayarlardaki RS-232 bağlantı kapılarına gönderecek şekilde RS-232 çıkış kapısına da sahip olabilirler. USB çoğu yeni tarayıcı tarafından desteklenir, birçok durumda da farklı USB bağlantı şekilleri (HID, CDC) sunulur.

Daha az bilinen başka bağlantı şekilleri de vardır. SDL tipi konnektör kullanan ve RS485 protokolünü baz alan IBM'in sahibi olduğu arabirimler (port 5B, port 9B ve port 17). Kodu çözmeden aktaran arabirim barkoddan gelen ham dalganın güçlendirilmiş halidir ve bir kod çözücüye ihtiyaç duyar, genel olarak eski tip yazarkasalarda kullanılır. Wand emulasyonu ham dalgayı alan ve işleyen başka bir çıktı türüdür ve çıktıyı ana makine tarafından kolayca çözülecek şekilde normalize eder. Wand emulasyonu ama makine tarafından algılanmayan sembolojileri başka sembolojilere çevirebilir (örneğin Code 39).

Semboloji Tipleri

Günümüz barkod tarayıcıları EAN/UPC, Code 39, Interleaved 2 of 5 veya Code 128 gibi tüm popüler barkod sembolojilerini işler. Özel tip bir barkod okuyucu alansal görüntü okuyucu veya iki boyutlu okuyucu dijital kamera gibi çalışan LED aydınlatması ve bir CCD veya CMOS görüntü işleyici kullanır. Bunlar tek boyutlu ve içiçe geçmiş kodların yanında Data Matrix, QR Code, Aztec Code ve MaxiCode gibi iki boyutlu matrix kodları çözmek için gereklidir. PDF417 ve RSS gibi bazı kod tipleri matrix barkodlara benzeyen bileşenler içerebilir, buna rağmen bu kodlar hem tek boyutlu hem de iki boyutlu tarayıcılar tarafından okunabilir.

Kullanım Alanları 

Süpermarketler
Kimlik tanıma
Ürün kimliği tanıma
Kitap etiketi tanıma
gibi birçok önemli noktada kullanılır.

Üreticiler

Argox
Datalogic
KEYENCE
Hand Held Products
Honeywell
Intermec
Metrologic Instruments
NCR Corporation
PSC
SICK
Symbol Technologies
Zebex
Code Corporation
Microscan

0 Buluş ( İcat )


Buluş ya da icat, daha önce bulunmayan bir şeyin insan çabasıyla geliştirilmesidir. İcatların çoğu daha önce var olan teknolojilerin yeni ve benzersiz biçimde bir araya getirilmesinin sonucudur. Bu yeni ürün belirli bir insan gereksinimini karşılama çabası sonucunda, mucidin bir işi daha çabuk ya da daha verimli yapma isteği sonucunda, hatta bazen rastlantıyla ortaya çıkabilir. Bireysel çalışmanın sonucu olabileceği gibi, ekip çalışmasıyla da gerçekleştirilmiş olabilir. Zaman zaman icatların, dünyanın farklı kesimlerinde aynı sıralarda, ama birbirlerinden bağımsız olarak ortaya çıktıkları da görülür.Yeni olan, tekniğin bilinen durumunu aşan ve sanayiye uygulana bilinen buluşlar patent tesciliyle koruna bilinir.

0 Barkod Nedir ?


Barkod, çubuk kod ya da çizgi im, verilerin görsel özellikli makinelerin okuyabilmesi için çeşitli kodlama yöntemleriyle sunulmasıdır.Orijinal olarak barkod, veriyi paralel çizgilerin genişlikleri ve boşlukları arasında saklardı, ama günümüzde noktasal şekiller, iç içe daireler ve görüntü içinde gizli şekiller gibi farklı türlerde de görülebiliyorlar.Barkod, barkod okuyucu olarak da adlandırılan optik okuyucular ile okunabilir veya özel yazılımlarla görüntü içinden taranabilir. Barkod bilgisayara veri girişinin doğruluğunu ve hızını artıran Otomatik Tanıma Veri Toplama (OT/VT) uygulamalarında geniş bir kullanım alanı bulmaktadır.

Geleneksel olarak barkod kodlaması sadece rakamları sembolize ederken, yeni sembolojiler tüm ASCII karakter setine büyük harf ve daha fazlasını eklemiştir. Basit barkodların ihtiyaç duyduğu alana daha fazla bilgi sığdırma gereksinimi çizgiler yerine kare hücreleri içeren (bir tür İki boyutlu barkod) matrix kodların geliştirilmesine sebebiyet vermiştir. İçiçe kodlar iki boyutlu ve tek boyutlu kodların karışımıdır ve geleneksel tek boyutlu sembolojiyi birden fazla satır içerecek şekilde bir çerçeve içinde yeniden boyutlandırma işlemidir.

Tarihçe

1940'ların sonunda bir lisansüstü öğrencisi olan ABD'li Bernard Silver, öğrenim gördüğü Drexel Teknoloji Enstitüsü'ne gelen bir market zinciri sahibinin kasada tüm ürün bilgilerini otomatik kaydedecek bir sistem geliştirilmesini istediğini, ama enstitünün konuyla ilgilenmediğini gördü. Bu fikir Silver'in ilgisini çekti ve doktora öğrencisi olan arkadaşı ABD'li Norman Woodland'a bundan söz etti. Konu üzerinde birlikte çalışmaya başladılar.

Akıllarına ilkin, kızılötesi ışığın altında parlayacak floresan mürekkeple oluşturulacak desenleri kullanmak geldi ama bunun çok kullanışsız ve yüksek maliyetli olduğu ortaya çıktı. Ardından Norman Woodland, Morse kodu ilkesiyle çalışan ve tarayıcıya okutulabilecek bir etiket düşündü. Mors kodundan tek farkı, noktalar yerine inceli kalınlı çizgiler kullanılması olacaktı.

Barkodun henüz oluşum aşamasında ortaya atılan bu görüş modern barkod fikrine çok yakındı ama Woodland ve Silver bu durumda çizgileri tarayıcıya okutmanın çok güç olacağı düşüncesiyle fikri daha da geliştirdiler; 1949'da hedef tahtasındakine benzer iç içe geçmiş halkalar şeklinde bir veri kodu için patent başvurusu yaptılar. Böylece tarayıcının barkoda paralel tutulması zorunluluğu ortadan kalkacaktı. Günümüzün lazerli okuyucuları bu sorunu, etiketi aynı anda birkaç yönden birden tarayarak aşar.

Bunun ardından, tarayıcılarının prototipini yaptılar; prototip, okumakta olduğu kodları yakıp kül etmeden önce fikrin işe yaradığını gösterecekti. Woodland o dönemde IBM firmasında çalışıyordu ve firma iki kez patent haklarını satın alma önerisi yaptı. Sonunda patent hakkını 1962'de Philco firması aldı ve sonra RCA firmasına sattı. 1970'lerde hâla IBM firmasında çalışmakta olan Woodland, ABDli George Laurer ile birlikte Evrensel Ürün Kodu olarak bilinen ve 1973'te onaylanan 12 basamaklı karmaşık kodu geliştirdi. Ertesi yıl, 26 Haziran 1974 günü sabah 08.01'de, ABD'nin Ohio eyaletinde bulunan Troy şehrindeki Marsh Süpermarket'in kasasında işlenen bir paket sakız, dünyada barkodla satılan ilk ürün oldu.

Türkiyede ilk barkod okuyucu terminal 1982 yılında Teta Elektronik A.Ş tarafından üretildi.Plastik kartları Türkiyede ilk üreten firma olan Teta, kartlara manyetik şerit ilave ederek ve barkod basarak, ürettiği terminallerle beraber geçiş kontrol ve PDKS uygulamasını başlattı. Kişisel bilgisayarların henüz üretilmediği bu dönemde ( IBM PC-XT 1983 yılında üretildi) topanan veriler CPM işletim sistemli bilgisayarlarda ve mainframe bilgisayarlarda işleniyordu.

Teknolojisi 

Tek boyutlu barkod ikili bir koddur (1ler ve 0lar). Çizgi ve boşluklar değişen kalınlıklarda olurlar ve farklı kombinasyonlarda basılırlar. Okunabilme için, iyi bir baskı ve çizgi ve boşluklar arasında yeterli kontrast olmalıdır. Tarayıcılar kodları okumak için farklı teknolojiler kullanır. En genel iki teknoloji laser ve kameradır. Tarayıcılar, birçok süpermarket kasasında olduğu gibi sabit veya envanter takibinde kullanıldığı şekilde el-tipi cihazlar olabilir.

Uğursuz başlangıcına rağmen, barkod birçok ve farklı uygulamada farkedilir bir başarı kazanmıştır. İlk başarılı barkodlardan olan ve Dr. David Allais tarafından geliştirilen Code 39, lojistik ve savunma sanayi uygulamalarında geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Code 39 daha yeni barkodlara göre daha az karmaşık olması sayesinde bugün hala kullanımdadır. Code 128 ve Interleaved 2 bazı geniş pazarlarda başarı kazanmış diğer kodlardır.

0 Q R Kod Nedir ? Nasıl ve Nerelerde Kullanılır ?


QR Kodu adını İngilizce Çabuk Tepki (Quick Response) kelimelerinin baş harflerinden alır. Mobil cihazların kameralarından okutulabilen özel matriks barkod (veya iki boyutlu barkod) türüdür. 1994 yılında geliştiren Japon Denso firmasına patentlidir.Kod genellikle kare beyaz fon üzerinde siyah motiflerden oluşur. Otomotiv sanayiinde kullanılması amacıyla geliştirilen QR Kodu Japonya ve Güney Kore'de oldukça yaygın kullanılmaktadır. Günümüzde dijital kameralı mobil telefonlarının etkisiyle QR Kodu kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Kaydedilen görsel çözümlenerek barkod içeriği kullanıcıyı internet adresine, e-posta adresine, telefon numarasına, iletişim bilgilerine, SMS veya MMS'ye veya coğrafi konum bilgisine yönlendirebilir. Piyasada birçok QR Kodu oluşturucusu ve okuyucusu vardır.

QR Kodu standartları 

QR Kodu standartları birçok belgede belirtilmiştir 
Ekim 1997 AIM International
Ocak 1999 Japon standart kodu JIS X 0510
Haziran 2000 ISO/IEC 18004:2000
Eylül 2006 ISO/IEC18004
Uygulama esnasında bazı değişiklikler olmaktadır. Japon NTT DoCoMo firması değişik veri tipleri için standartlar belirlemiştir. Açık kaynaklı "ZXing" projesi QR Kodu veri tiplerini barındırır.

Kapasite 

Veri Kapasitesi 

Nümerik en fazla 7.089 karakter.
Alfanümerik en fazla 4.291 karakter.
İkilik sistem (8 Bit) olarak en fazla 2.953 Byte.
Kanji/Kana olarak en fazla 1.817 karakter.

0 Telefon Suya Düşünce Ne Yapmalı?


Ne yazık ki, bizim hayatımızın her anında kullanın cep telefonları, yalnız gelmeyin değil sadece. Falls, ama en tehlikeli yerde duruyor, ya bir su, bir su birikintisi veya sıvı dökülebiliyor düşebilirler. Bu gibi durumlarda, telefonumuzdan kimsenin bizi hızla tüm zarar kurtulmak için denemek için izin herhangi bir başka adımlar vazgeçmek, ya da almak istiyor. Eğer sayacaklarımız yaparsanız ikinci yöntem tercih ederseniz unutmayın.

Bir içki TELEFON içki, belki su bile bir kova döktü. Onlar yerine telefonunuzun bir yerden geçirilen su birikintisi veya havuz düşebilir. Yolda, restoranda, evde, gerekirse müdahale derhal geri istediğiniz yerde, telefon çalışmıyor.

Sıvı biz ilk kesim adına ilk uç elektrik bağlantısı ile telefon görüşmesi yapmak ve pili çıkarmanız gerekir sıvı ile temas halindedir. Bu telefon ile başa çıkmak için en büyük hatalardan biridir önce çalıştırmaya çalışırken bir şeydi acaba. Telefonun pili çıkarın ve ardından tüm parçaları aynı şekilde telefon ayırmak için doğru şekilde kaldırılır güvenli bir yere koyun. Tabii ki, telefonunuzun her parçasını geri karmaşık kapağı, ama telefonu, sim kartı, hafıza kartı, eğer mümkünse, ön kapağı kapalı geliyor ve tuş takımı modeline dayalı her parça kolayca birbirlerinden uzaklaştırılması gerekmektedir ayrılmış. Onlara kuru bir bezle bu parçaların Dönemleri bir mendil ile alınmalıdır. Mümkün Herşey kurutma işlemi yapılmalı ve aynı zamanda güçlü temizleyiciler de aşağıda bu uygulamalar yardımcı olabilir.

Tüm parçaları ve her türlü entegrasyon yüzden sağladığımızı yeterli kuruma süresi düşündükten sonra kurutma işlemi tamamlayın. Biz de son TELEFON takın, pil durumunu kontrol edebilirsiniz. Bir hata oluştu önlemek, ya da sizin için bir çözüm yok bu nedenle hizmet daha vermek için yeni bir değil. Kullanıcı hatası, çünkü ne yazık ki, olsa bile TELEFON garanti garanti kapsamında olmayacaktır. Kurumadıysa yeterli, denemek yoksa lütfen telefonu aç. Can kalan nemi çıkıp bir süre bekleyin. Kuru ve sıcak denebilecek (çok veya aşırı ısı) bir ortam kadar bekleyebilir.

0 Ürün İnceleme - LG Optimus Sol

LG, Optimus akıllı telefon serisinin en yeni üyesi LG Optimus Sol'u (LG-E730) tanıttı. Adını İspanyolca'da güneş anlamına ge¬len "Sol"dan alan ve yalnızca 9.8 mm inceliğindeki LG Optimus Sol, Android 2.3 Gingerbread platformu üzerinde çalışıyor ve parlak 3.8 inç bir ekrana sahip. LG Optimus Sol, zarif tasarımı, kesintisiz (yekpare) dokunuşu ve sunduğu gelişkin kullanıcı deneyimi ile öne çıkıyor. IGHz CPU'nun yanı sıra, gelişmiş Flash 10.1 sayesinde kullanıcılar, nefis bir renk yel¬pazesi sunan 3.8 inç ekranda mükemmel bir web tarama deneyimi yaşayabiliyor. Cihazda, pil ömrünü yüzde 20-30 uzatan bekleme kipi tabanlı bir güç yönetim sistemi kullanılıyor. Dark Ul seçildiğinde, Optimus Sol pil ömrünü uzat¬mak üzere daha az beyaz ışık kullanıyor. Telefonda, hızlı otomatik objektif örtme, otomatik odaklama ve 'shot to shot' ( enstantane ayarı) özelliklerine sahip 5.0MP kamera mevcut. Kullanıcılar aynı zamanda, ekran üstü DLNA ve Wİ-Fİ Direct linkler aracılığıyla multimedya bağlanabilirliğin tüm avantajlarından yararlanabiliyor. 

0 Sony'den yeni Network Media Palyer

Sony herhangi bir TV'yi internet TV'ye dönüştüren yeni ürünü Sony SMP-N200 Network Media Player'ı tanıttı. Film, müzik ve fotoğraf gibi multimedya içeriği HD kalite¬sinde 3 boyutlu olarak sunan Sony SMP-N200 Network Media Player USB ve Wi-Fi bağlantısı ile diğer cihazlardaki içeriği de oynatabiliyor. Kaçırdığınız TV programlarını yakalayan ürün, web tarayıcı kullanarak favori web sitelerinizi ziyaret etmenize de olanak sağlıyor, izlediğiniz TV programı ya da filmleri Face-book ve Twitter'da anında paylaşabileceğiniz SMP-N200 Netvvork Media Player, uyumlu cihazlarda 3D içeriği görüntüleme desteği de sunuyor Oturma odanızı tamamlayacak şekilde küçük boyutlarda ve şıklıkta tasarlanmış olan SMP-N200 Network Media Player kolay kurulumu sayesinde yerleşik VVi-Fi veya Ethernet kablosu ile Internet'e bağlanabiliyor. SMP-N200 birkaç saniye içinde çalışıyor. USB veya VVİ-Fİ yoluyla diğer cihazlarla bağ-lantı kuran SMP-N200 DLNA desteği sayesinde uyumlu cihazlardaki multimedya içeriğe de erişebiliyor. Tabletler, Android akıllı telefonlar ve IPhone için geliştirilen ücretsiz bir yazılım sayesinde bu cihazlar SMP-N200'ün uzaktan kumandası olarak da kullanılabiliyor. Sony tabletlerle uyumlu çalışan SMP-N200, tabletteki içeriği de oynatabiliyor.

1 Bilgisayarların Sonu Yaklaşıyor !


30 yıl önce IBM, System 5150 ile PC çağının başlangıcını yapmıştı. Gerçi o zamanlar Commodore veya Apple gibi ev bilgisayarları vardı, ancak IBM, açık sistemiyle modern kişisel bilgisayarlara öncü olacak en harika cihazlardan birini geliştirmişti. System 5150 aslında teknolojik bir mucize değildi, aksine akıllı¬ca tasarlanmış, kısıtlı performans sunan, standart bileşenler¬den oluşan bir puzzle gibiydi. IBM'in lisansı olmadan klonlanması da mümkündü. Ve kısa sürede kopyaları piyasada boy göstermeye başladı.

Günümüze dönecek olursak, PC'lere yıllardır ölmesi beklenen ağır bir hasta gözüyle bakılıyor. Ama PCler ölmemekte direni¬yor. Rakamlara bakılacak olursa da PC'lerin yakın zamanda ortadan kalkması beklenmiyor. IDC'ye göre 2010 yılında tüm dün¬yada 347 milyon adet PC satıldı. 2011'de ise bu rakamın 362 mil¬yon civarında olması bekleniyor. Ancak rakamlar da her şey demek değil. Sektörün önde gelenleri PC'yi daktilo, plakçalar ve tüplü televizyon gibi bir sonun beklediğini söylüyorlar. Elbette, bir gün bu mutlaka gerçekleşecek. Ancak şimdi değil. Tabletler ve akıllı telefonlar, PC'nin o zamanlar olduğundan çok daha etkileyiciler ve yeni dünyalar sunuyorlar. Ancak kim bu cihazları bugün bir masaüstü PC'nin alternatifi olarak kullanıyor ki? Şahsen başka bir cihaz yazı yazarken ve oyun oynarken PC'nin fare-klavye ikilisinden daha kolay bir kullanım sunmadığı sürece, ben masaüstü bilgisayarımdan vazgeçmeyi düşünmüyorum. Akıllı telefonlar ve tabletler başka kullanım amaçları için ideal olabilirler, ancak asla bir masaüstü PC alternatifi olabileceklerini düşünmüyorum.

Öte yandan PC'lerin gözden düşmesinin haklı nedenleri var. Müşteriler paralarını daha heyecan verici ürünlere yatırmak istiyorlar. Klasik Windows PC'leri ise, ister all-in-one, dizüstü, netbook veya masaüstü PC olsun, artık çekici görünmüyorlar; aksine sıradan bir tüketim eşyası durumuna geldiler. Ayrıca sinir bozucu dezavantajlara da sahipler: Bitmek bilmeyen açılış ve yükleme süreleri, kötü tasarlanmış programlarda sonu gelme¬yen oradan oraya tıklamalar ve devamlı güncellenmesine rağmen bir türlü bitmeyen güvenlik açıkları. Bir sonraki Windows sürümünün onlarca yıldır süregelen bu problemlere çözüm su¬nacağına da artık pek inanan yok. PC'lerin geleceği parlak görünmüyor, ancak erken emeklilik için de henüz erken.

1 Ürün İnceleme : Lenovo IdeaPad Y570


DÖRT çekirdekli olmasına rağmen daha "taşınabilir" bir bilgisayar arayanlara hitap eden Lenovo Y570'te 15,6 inç büyüklüğünde bir ekran bulunuyor ve ağırlık da buna bağlı olarak testin en düşük değeri olan 2,7 kg. Turuncu bir hatla çevrelenmiş desenli ve siyah bir kapağa sahip olan ürünün gövdesinde tamamen alüminyum malzeme kullanılıyor. NVIDlA'nm GeForce GTX 555M model grafik kartı standartların üzerinde ve ses sistemi JBL tarafından üretilen güçlü hoparlörlerle sağlanıyor. 2 MP web kamerası bulunan ve USB 3.0 arabirimleri ihmal edilmemiş olan Lenovo IdeaPad Y570'in rakiplerine karşı zayıf kalan tek noktası ekran çözünürlüğünün 1366 x 768 ile sınırlı tutulması. Aynı ekran büyüklüğünde Full HD çözünürlüğün de mümkün olduğunu biliyoruz, ancak bu durumu ürünün uygun olan fiyatına vermek gerekiyor. 7200 rpm'lik bir diskin tercih ediliyor olması da performans adına önemli bir detay.

Ürün Fiyatı : 2734 TL

0 Ürün İnceleme : Exper Karizma NCL1N


EXPER'in Karizma ailesinde bulunan NCL1N modeli, testimize katılan en uygun fiyatlı seçenek. 17 inç büyüklüğünde Full HD bir ekranın tercih edildiği üründe NVIDlA'nm Optimus teknolojisi sayesinde dâhili ve harici grafik kartı arasında kolaylıkla geçiş yapılabiliyor. Oldukça sağlam bir gövde ve rahat bir klavyeye sahip olan üründe USB 3.0 arabirimleri de ihmal edilmemiş. NVIDlA'nm GeForce GTX 540M grafik kartı sayesinde birçok üç boyutlu oyun rahat bir şekilde oynanabiliyor. 2,2 GHz frekansında çalışan işlemcinin sunduğu avantaj, oyunlar dışında sistemde çalıştırılacak diğer uygulamalarda da hissediliyor. Üründeki malzeme plastik,ancak tıraşlanmış olması nedeniyle dokunmadığınız sürece alüminyum hissi uyandırıyor. Exper Karizma NCL1N oldukça başarılı bir taşınabilir bilgisayar. Özellikle uygun fiyatıyla dört çekirdekli bir bilgisayar düşünen herkes için aday olabilir.

Ürün fiyatı : 2304 TL

0 Full HD'nin ötesi


1920 x 1080 piksel bir görüntüleme cihazınız (monitör, televizyon veya projeksiyon cihazı) olabilir, fakat halen son teknolojiden oldukça uzaktasınız.HD Ready ve Full HD kavramlarından vakti zamanında uzun uzadıya bahsedildi. Hatta yeri geldiğinde halen bahsetmeye devam ediliyor ve bu işin en üst noktasının Full HD olduğunu söyleniyor. Gerçekten de günümüzde Full HD bir görüntüleme cihazına sahip olduğunuz zaman çizgiyi yakalamış oluyorsunuz. Diğer taraftan, üreticiler her zaman olduğu gibi "daha da iyisi" için uğraşmaya devam ediyor. Siz Full HD'nin keyfini çıkarırken üç beş sene sonra hayatımıza tam anlamıyla girecek olan ürünler şimdiden belli olmaya başladı. İlk etapta üzerine düşülen noktalar, artırılan çözünürlük ve gerçeğe daha yakın olan görüntüler. Hatta ürünler prototip olmanın ötesine çoktan geçti ve içinde bulunduğumuz yeni yılla birlikte ilk ürünleri ulaşılamaz derecede fiyatlı olsalar da göreceğiz.

4k: Dört kat daha fazla pikselHD Ready'den Full HD'ye geçişle birlikte artık tele¬vizyonda dikkat çekici pikselleri unuttuk. Yeni nesil olarak tanımlanan 4k veya başka bir deyişle Quad Full HD'de ise pikseller görünmeyecek kadar küçükler ve detay son derece fazla. 4k alışılması çok zor bir rakam değil çünkü yaklaşık olarak yataydaki 4000 piksel temel alınarak söyleniyor. Basitçe tanımlamak gerekirse 4k'lik bir görüntüleme cihazı veya bir video,yan yana ve alt alta yerleştirilmiş ikişer yani toplamda dört adet Full HD videodan oluşuyor. Sıçrayış bu kez çok çok fazla. H D Ready'den Full HD'ye geçişi hatırlayın. Ekrandaki piksel sayısı 1366 x 768'den 1920 x 1080'e, yani iki kat kadar yükselmişti. Şim¬diyse 1920 x 1080'den 3840 x 2160'a yükselmek¬ten bahsediyoruz. Tamı tamına dört kat!

Endüstri kabul etmiş durumda

4k için şu an her şey hazır. Gerekli kayıt cihazları ve diğer donanımların kullanımına başlandı. Tam di-yaframla yapılan 4k'lik bir çekim 4096x3112 pik-sele sahip oluyor. Yaklaşık 12,7 MP'lik bir görün-tüden bahsediyoruz. Full HD çözünürlükteki bir gö¬rüntü ise 2 MP'ye yakın. Dijital sinema için 4096 x 1714 çözünürlüğün kullanılması kabul edilmiş durumda. 2.39:1 oranında bu değer kulla-nılıyor. 1.85:1 oranı içinse 3996 x 2160 tercih edilecek. Bildiğiniz üzere her sine-ma filmi aynı orana sahip değil. Görüntüle¬me cihazlarıysa tahmin edebileceğiniz gibi kendilerine özel bir standarda sahip ola-caklar. Belirlenen standart 4096 x 2160. Göreceğimiz modeller daha farklı bir çözü-nürlükte olmayacaklar. Bilgisayarlarda da 4k dendiğinde karşımıza aynı çözünürlük değeri gelecek.

Mücevher gibiler

İnternette yaptığımız araştırmaya göre pek fazla ürün yok. Resmi olmayan fiyatlar var ve o fiyatlar da oldukça uçuk. Eizo, Sharp, Toshiba, Sony ve Panasonic gibi ülkemizde bilinen üreticilerin bazı ürünleri var. Dün-ya genelindeki başka firmaların da ürünleri var. Profesyonel monitör üreticilerinden biri olan Eizo, 36,4 inç büyüklüğündeki ve 4096 x 2160 piksel çözünürlükteki Dura-Vision FDH3601 modeli için 34.844 USD fiyat biçiyor. Sharp ise 64 inç büyüklükteki ve aynı çözünürlükteki EYE-LCD6400-4K televizyonu için 53.000 USD belirlemiş durumda. Televizyon tarafında tahmin edilen en ılımlı fiyat şimdilik Toshiba'da gibi görünüyor. Regza ailesindeki 55X3'ün fiya¬tı 11.730 USD. 55 inç büyüklüğündeki te¬levizyonun çözünürlüğü ise 3840 x 2160 piksel. Sony'nin 4096 x 2160 piksel pro¬jeksiyon cihazı VPL-VW1000ES, 25.000 USD'den daha düşük bir fiyat etiketine sa¬hip olacak. Panasonic'in 152 inç büyüklü-ğündeki yeni efsanesi VIERA TH-152UX1 ise 500.000 USD'si olanları hazırda bekleyecek. Bir an kendimi mücevherlerden bahsediyor gibi hissettim!

Gelişimin önü 4k ile açılacak

Şimdiye dek aslında 4k derken sadece panelin çözünürlüğünden bahsettik. Birde arka planda görev yapması gereken donanımlar var. Biz kendi test merkezimizde birtakım testler gerçekleştirdik ve videoların şu an bile akıcı şekilde oynatılmasının oldukça zor olduğunu gördük. Kullandığımız makineler Intel'in dört çekirdekli Core İ5 ve Core İ7 gibi modelleri. Elbette en başta sıkıştırılmış görüntü türlerinin açılabilmesi için ol¬dukça güçlü işlemcilerin kullanılması gerekecek. Günümüzün donanımsal video hızlandırma özelliği sunan grafik kartları da pek fayda etmeyecek. Üreticiler kendilerini tamamen 4k'ye göre uyarlayacaklar ve sanıyoruz ki çok çekirdekli grafik işlemciye sahip olan kartların da zamanı böylece gelmiş olacak. Benzer şekilde daha hızlı veri oku¬yabilen sabit diskler, daha güçlü görüntü işlemcileri ve daha hızlı bellek kartları, daha büyük görüntü algılayıcılar ve aklınıza gelebilecek her şey 4k teknolojisiyle birlikte yeniden şekillenecek. Günümüzde 1080p çözünürlükte uydu yayınlarına bile pek sıcak bakılmadığı düşünülürse 4k'nin akla gele¬bilecek her şeyi sil baştan ortaya çıkaracağını tahmin etmek pek zor değil.

Bir de 8k var

Sanıyoruz ki Full HD'den biraz soğudunuz. Teknolojinin ucu bucağının olmadığının bir ispatını da şimdi okuyorsunuz. Endüstri şu anda 8k adı verilen daha güçlü bir görüntü teknolojisinin hazırlıklarını yapıyor. 8k da tıpkı 4k'nin isimlendirilmesi gibi yataydaki 8000 piksele işaret ediyor. Standart olarak belirlenen değer 8192 x 4320 an¬cak yayıncılık tarafında 7680 x 4320 ka¬bul ediliyor. Öncelikle kameraların gelişti-rilmesi ve sonrasında prototiplerin piyasa¬ya çıkması bekleniyor. Sanıyoruz her eve girmesi en azından 7-8 yılı bulacaktır.


0 Tablet Fikrini Kim Kimden Çaldı ?

Apple ve Samsung bir süredir ağır bir kavgaya tutuşmuş durumda. Mahkemeye kadar yansıyan bu kavganın nedeni ise İPad ve Galaxy Tab tabletleri. Apple’ın iddiasına göre, Samsung Galaxy Tab modeli tabletini geliştirirken İPad’in tasarımını çaldı. Hatta Apple bunu ispat etmek için İPad’in yuvarlak kenarlarını da mahkemeye delil olarak sundu. Fakat teknoloji dünyasında büyük bir merak ve biraz da alaycı gülümsemelerle takip edilen bu dava sırasında başka bir gerçek daha ortaya çıktı. Apple’ın ünlü İPad tabletlerine çok ben¬zeyen başka bir tablet, ünlü yönetmen Stanley Kubrick’in 1968 yılında çektiği kült film 2001: A Space Odyssey’de de görünüyordu. Filmde, uzun bir uzay yolculuğundan dönmüş ve yeni uyanmış olan iki astronot yemeklerini yerken masanın üzerinde duran ve İPad’e çok benzeyen tabletlerinden haberleri seyrederken görülüyordu. Bu yeni gelişme karşısında teknoloji dünyası Apple’ında hırsızlık mı yaptığını konuşmaya başladı.

0 Yandex Reklamı : Rüyada Çaydanlık Görmek

Bugünlerde yandex'in müthiş bir atağa kalktığını ve adından hayli söz ettirdiğini duymayan kalmadı gibi. Rusya merkezli bu şirket Türkiye'da Google için alternatif oluşturmak amacıyla yoğun bir çaba içerisine girmiş bulunuyor. Şirket Rusya'da 1 numara.Türkiye'de ise 1.yılını doldurdu.Yönetime Türkiye ofisi için bir türk getirildi.Şuan için Google'ın piyasasını tamamen bitirmesi söz konusu değil ama inanıyorum ki bu hızla devam ederlerse yakın zamanda Google için gerçekten tehlikeli bir rakip olacaklar.Ben Yandex'i kullanan birisi olarak geçen gün internette bir videoya denk geldim ve bunu sizlerle paylaşmayı istedim. Şirket yeni bir reklam hazırlamış benim çok hoşuma gitti.İnanıyorum ki izleyince sizinde hoşunuza gidecek.İşte reklam bu. Reklamın adı Rüyada çaydanlık görmek


0 Adsense Gücüne karşı Bing ve Yahoo Ortaklığı


Merhaba arkadaşlar.Bildiğiniz gibi kaliteli reklam piyasasına sahip olan Google Adsense için girişimler Yandex kanadından beklenirken, birçok internet sitesi sahibi gibi bende reklam alternatifleri, piyasa araştırması yaparken ilerleyen günlerde piyasaya ortaklık edebilecek genişlikte bir ortaklık haberine denk geldim.

Microsoft, sık sık flört ettiği Yahoo! ile bir ortaklığa daha imza attı. Arama konusunda yıllardır ortak hareket eden ikili, bu ayın başında her boyutta reklamverene hizmet vermeyi hedefledikleri Yahoo! Bing Network markasına imza atmıştı ve Microsoft adCenter’ın adını Bing Ads’e çevirmişti. Yahoo!’nun dün yayıncı hizmeti Media.net ile ortaklığını basın bülteni ile ilan etmesiyle birlikte, reklamveren-işleyen-yayınlayan-gören zinciri tamamlanmış oldu. Artık Google’ın tek çatıda yönettiği AdSense’in rakibi var!

Kafası karışanlar için, süreç şöyle işliyor: Reklamveren, Yahoo’ya girip reklamını satıyor. Reklam alan, Media.net ile anlaşıp sitesine reklam kutusu yerleştiriyor. Yahoo! Bing Network, arama sonuçları ve (Microsoft’un DNT ile son zamanlarda savaş açtığı) çerezler bağlantısı ile bağlamsal reklamları yerleştiriyor. Yahoo! Media.net’e, Media.net de site sahibine ödeme yapıyor.

Bu zincirin en tanınmayan halkası Media.net, sayfasında reklam yayınlamak isteyen site sahiplerinin başvurduğu bir yayıncı hizmeti. Bir başvuru sürecinden sonra reklam alan sayfanın belirli standartlarda olduğunu doğrulayan Media.net’in, kalite kontrol süreci başarılı sonuçların doğmasını sağlıyor. Şu an Media.net’in Google AdSense’e yakın para getirdiği söyleniyor. Şirket, yeni gelen talepleri karşılamak için, 400 kişilik ekibini 500’e çıkarmayı planlıyor.

Forbes’un haberine göre, Yahoo! ile Media.net’in geçmişi, 2010 yılında Yahoo!’nun reklam yayıncıları merkezini kapatmadığı günlere kadar dayanıyor. Tabii ki Google deneyimleri ile AdSense’in içini dışını bilen yeni Yahoo! CEO’su Marissa Mayer’ın stratejiyi oluşturmuş olması Yahoo! için büyük avantaj. İçeride çözmek yerine Media.net ortaklığına gitmek Forbes tarafından Yahoo!’nun işi şu aşamada çok ciddiye almadığı şeklinde yorumlanırken, Adweek tarafından satın almacı kişiliği olan Mayer’in ileride Media.net’i almaya hazırlandığı şeklinde algılandı.

Yahoo! Bing Network Contextual Ads, trafiğinin çoğunu ABD, Kanada ve İngiltere’den alan sitelerihedefliyor. İlk aşamada reklamlar sadece yazı bazlı ve grafik entegrasyonu en erken önümüzdeki sene başlayacak. Alçakgönüllü bir şekilde kendini Google AdSense’i tamamlayıcı bir hizmet olarak tanıtan Yahoo! Bing Network Contextual Ads, müşterileri ilk etapta sadece bir karşılaştırma yapmaya teşvik ederek tavlamaya çalışıyor. Google’ın saçma sapan telif hakkı uygulamalarıyla müşteri kaçırdığı bu günlerde, işe yarayabilir!

İşin tek kafa karıştırıcı tarafında, Microsoft’un birçok adımdaki çıkar çatışması yer alıyor. Yenilenen Bing Ads ile Yahoo! Bing Network ne kadar entegre olmayı planlıyor? Microsoft, reklam piyasasında kalacaksa niye DNT’yi ittiriyor? Kalmayacaksa niye adCenter’ı yenileyip Bing Ads yapıyor? Tekrar reklam piyasasına giren ortağı Yahoo!’nun rakibi olmasını nasıl göze alıyor? Microsoft net düşünemiyor mu, yoksa reklamcılığın geleceğiyle ilgili hiçbirimizin düşünemediği numaraları mı var?

Bu haber ile birlikte şimdilik kısıtlı olan reklam alan çapı içerisinde olmamamız, sitenin içerik olarak ingilizce olması, yüksek trafik oranlarına sahip olması gibi faktörler ile kıyase ettiğimizde Google Adsense, hala ülkemiz için en uygun ve kullanıcı dostu reklam ortaklığı olarak kendini birkaç adım ön plana çıkartmayı başarıyor.

Yine Google ürünleri ve mühendisleri 1-0 önde gibi, bakalım ilerleyen günlerde ne değişecek, hep beraber göreceğiz.

0 Facebook'ta özel mesajlar paralı oluyor


Facebook ne yapmaya çalışıyor anlamıyorum.Biraz önce okuduğum bir haberi sizlerle paylaşmayı istedim.Eminim okuyunca sizde şaşıracaksınız arkadaşlar..Bence bu uygulama insanların bu siteden kaçmasına neden olur.Bakalım zaman ne getirecek.Neyse lafı fazla uzatmadan haberi sizlerle paylaşayım.Haber şu şekilde :

Sosyal paylaşım sitesi Facebook, arkadaş listesinde olmayan kişilere mesaj yollama özelliğini ücretli hale getirecek.Facebook şirket sözcüsü yaptığı açıklamada, yeni özellikle, arkadaş listesinde olmayan kişilere özel mesaj yollamak için 1 dolar ödemek gerektiğini açıkladı.Arkadaş listesinde olmayan birine gönderilen özel mesaj, genellikle spam mesajların düştüğü "diğer mesajlar" kutusuna gidiyor ve kullanıcıya mesajın geldiğine dair herhangi bir uyarı gitmiyor.

Ancak yeni uygulamayla 1 dolar ödeyen kullanıcının, listesinde olmayan kullanıcının doğrudan mesaj kutusuna mesaj yollama şansına sahip olacağı belirtildi.Facebook daha önce de site üzerinden paylaşılan iletilerin daha çok kişi tarafından okunması için ücret ödeme uygulaması getirmişti.Paralı mesaj uygulamasının şimdilik test aşamasında olduğu ve zaman içerisinde ücretinin değişebileceği kaydedildi.
 

Bilgi Deposu Copyright © 2011 - |- Template created by O Pregador - |- Powered by Blogger Templates