Hanefi mezhebinin kurucusu (imamı Azam) dır. Adı (Numan) dır. Babasının adı ise (Sabit) ölüp Kâbil'de doğmuştur. Bu zatın babası da Zota idi. imamı Azam'm pederi Sabit, Kabil'den İrak'a gelerek yerleşmiştir. Bu zat Hazreti Ali'nin hizmetinde bulunmuş ve yakınlarından Sabit'in ataları bir Türk oymağına mensup olduğu da söylenmektedir.
îmamı Azam Küfe şehrinde Milâdî 690 tarihinde dünyaya gel-miştir. Babası oğlunun adını vücutta cereyan eden temiz ve sağlam kan mânasına Numan koymuştur. Fakat o, (Ebu Hanife) diye yad âlunmuştur. Hanif arapçada divit mânasına gelmektedir, imamı Azam her zaman yanlarında divit bulundurduğundan dolayı (Ebu Hanife) de-ji'lmiştir. Diğer bir mânaya göre de Hanif, deniz veya yüksek manası-nadır, imamı Azam orta boylu, güzel yüzlü, az konuşur bir zatti. Küfe'de geçimim ticaret yapmakla temin etmekte idi. Bu şehirde evlendi, Humâd adlı bir oğlu dünyaya geldi. Hanife adlı bir kızı olduğu rivayet edil¬mekte ise de bu adda kızı yoktu. Küçük yaşta onu yetiştiren (imam Sâbî) dir. Fakat imamı Azama ders veren zat (Süleyman bin Ham-mad) dır. Bu zattan hadis, fıkıh, kelâm dersleri almıştır. Bu zata on üç yıl talebelik etti. Bir müddet sonra da Basra'ya gitti. Basra ule¬ması bu feyyaz zekâya hayran kaldılar. O ilimde bir derya haline gelmişti, imam Şafiî: «Ebu Hanife bir şeye altın dese ispata mukte¬dirdir,» demiştir. Bilgisi ve yüksek ahlâkile herkese kendini sevdirdi Hocası Hammad bin Süleyman vefat edince, yerine halk tarafından imamı Azam seçildi. Sokakta dolaşırken halk ona:
— işte dünya âlimi!
Derlerdi. Pazar günleri öğle ile ikindi arasında ve kış zamanı da gece yarısı uyur, diğer zamanlarında ibadetle meşgul olurlardı. Vaktini hiç boşa geçirmezdi. Ona dostları:
— Ya imam siz neden istirahat etmiyorsunuz? Diyince onlara:
— Fenalığın büyüğü vaktini faydasız geçirmektir.
Cevabını verdi. Üzerine her gün güzel kokular sürünür, başına si¬yah sarık sarardı. Her yıl Bağdat'tan Kûfe'ye bol ticaret emtiası gön¬derir, bu suretle zengin olmuştu. Dostlarının ihtiyaçlarını bu paralarla sağlardı, imamı Azam, Hazreti Muhammed'in bütün hadislerini okudu. Onları tefsir etti. islâm uleması içinde imamı Azam kadar tefsir ve ha¬dise vakıf arif bir zat gelmemiştir, imamı Azam durmadan ve usanma¬dan Kur'anı Kerim okurdu. Müddeti ömründe yetmiş bin defa Kur'am okumuştu. Halk islâmiyete ait müşküllerini imamı Azam'a sormak su-retile hallederdi, imamı Azam için «Ebu Hanife ilim ile meşhur ve zühdü tekva ile maruftur,» derlerdi.
imamı Azam bir gün Abbasi halifesi (Msûısur) un huzuruna çık¬mıştı. Yanında bulunan (Isa bin Musa) adındaki bir fazıl zat, halifeye imamı Azam'ı göstererek: «Haza âlimüddünya) dedi. Halife de bu sözü tasdik etti. Suri adında bir zatta: «Her kim Ebu Hanife'nin yanından geliyorum derse, dünyanın en büyük âliminin yanından gelmiş demek¬tir.» demişti, 'imamı Azamın ilminden dört bin kadar zat feyzalmıştır.İmamı (Âzam dört bin kadar hadisi şerifi incelemiştir, imamı Azam «Siz ilmi tezlil etmeyin, cahillerle görüşmek elîm bir azaptır.» derdi. Yine bir gün: «insan ne kadar ibadet etmiş olsa karnına giden lokmanın helâl veya haram olduğunu bilmeyince hükmü yoktur. Elli senedir, halk ile.temasa geldim. Ne günahlarımı affedecek bir dost, ne de hiddetimi teskin ve ayıplarımı örtecek bir sevgili bulabildim. Esas ilimleri ve faydalı şeyleri bırakıp da cehele ile ve erbabı heves ile musa-habete koyulmak ahmaklıktır,» demişlerdir.
İmamı Azam'ın en büyük tarafı islâmiyeti iyice incelemesidir. Haz-reti Muhammet hadisleri ile islâmlara yol göstermiş, hukukî bir takım esaslar kurmuştur. Kur'anı Kerim de insanlara doğru yolu göstermekte idi. Hazreti Muhammed'in ölümile islâmiyetin esasları sarsılmış bir va¬ziyette idi. işte bu zaman îmamTAzam gibi büyük bir dâhi islâmiyetin meydana koyduğu aile hukukunu, günlük muamelâtı, miras meselesini ve sosyal dâvaları ele alarak işledi, islâm hukukunun kurucusu oldu. Binlerce kaideler meydana getirdi. İmamı Azam'ın bu kaideleri kitaplar ha¬line getirilerek islâm Fıkıhuu vücuda getirdi.
imamı Azam Ebu Hanife ayet, sünnet ve hadislerin dışında yeni bir fikir ortaya atmamış, ancak islâmiyete uymıyan esasları reddederek yeni bir islâm hukuku nizamı Jkurmuştur. Sünnet addedilen kaideleri reddet-tiğinden de bir çok itirazlara maruz kalmıştır. Bu suretle imamı Azam islâm dinine sadık olanların babası sıfatını kazanmıştır. Onun yolunu tutanlara (Hanefî) denilmiştir. Hanelilerin hepsi 'sünnilerdir. Kurduğu esaslarla Hanefi mezhebinin kurucusu olmuştur.
imamı Azam'ın fikirlerini islâm âleminin büyük bir kalabalığı kabul etmiştir. Müslümanların yüzde ellisi Hanefi mezhebindedir. Selçuk sul-tanları Sünniliği kabul ile beraber Hanefi mezhebini de müdafaa etmişlerdir. Osmanlı padişahlarının hepsi de Hanefi mezhebinde idiler. Selçuklu sultanları ve Osmanlı padişahları, islâm esaslarından ayrılıp Tariki Dalleye sapanlara karşı mücadele açmışlardır. Batınilik Karamita ve Mutezile, alevi ve şiilere karşı cephe alarak Sünniliğin müdafii olmuşlar¬dır. Hanefi mezhebinin esaslarını devam ettirmişlerdir. Bu yolu tutmak suretile devletinin birliğini kurmağa muvaffak olmuşlardır. Şiilik batıni-lik devletin birliğini bozduğundan, bunlarla mücadele etmişlerdir. Os¬manlı padişahları halifelik sıfatile sünnilerin baş imamı sıfatını taşımış¬lardır, Vekiller heyetinde bir şeyhülislâm olduğu gibi, medreseyi de kuv¬vetlendirmişlerdir. Bu suretle Osmanlı imparatorluğunda hanefi mezhebi en üstün bir imtiyaza sahip olmuştur. Türkiye'de, Arnavutlukda, Bosna ve Hersek, Azarbaycan, Dağıstan, Batı ve Doğu Türkistan'da hanefi mezhebinden bir çok müslümanlar mevcuttur.
Hanefi mezhebi salikleri Kur'anı Kerimin ALLAH kelâmı olduğuna inanmışlardır, islâmiyetin bütün şartlarını da aynen kabul etmektedirler. Ancak Fıkıhta bir takım kaideler ve esaslar kabul etmişlerdir. Hanefiler tamamen şeriata riayet etmektedirler. Osmanlı padişahları hanefi fıkıhını kabul ederek, şeyhülislâmlar, kadılar, kazaskerler, kadılar bu fıkıh denilen islâmi (hukuk müessese) sini devam ettirmişlerdi, imamı Azam (Hanefi mezhebi) nin kurucusudur.
İmamı Azam'a Küfe kadılığı teklif olundu, reddedince Yezid'in emriyle başına yüz kamçı vuruldu. Abbasilerden Halife Mansur kendisine iadıhk verdi ise de yine kabul etmedi. Bunun üzerine Mansur imamı Azamı zindana atarak kamçılattı. Buna dayanamıyarak 767 Milâdi tarihinde 68 yaşında olduğu halde bu fâni âleme göz yumdu. Mezarı Bağdad'p. doğu tarafında (Hayzinan) semtindedir. Cenazesinde binlerce insan bulunmuş, altı kere cenaze namazı kılınmıştır. Mezarı üzerine Selçuk Hükümdarı Melikşah'ın vezirlerinden (Ebu Sait Mehmet bin Mansur Harzemi) tarafından bir türbe inşa ettirilmiştir. Ayrıca yanına da (Med-res-i Hanefiyye) adile bir- medrese yaptırılmıştır. Osmanlı padişahları îrir çok defalar türbeyi tamir'ettirmişlerdir, Kabirleri bütün müslüman-lar tarafından ziyaretgâhtır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder